www.seboist-fan.com

Forumumuzda bilgi alışverişinde bulunabilmeniz için öncelikle KAYIT olmalısınız. Üye olmayanlar Forumumuzdan hiçbir şekilde aktivite uygulayamaz, Mesaj yazamaz, Konu açamaz. Forumumuzu tam anlamıyla kullanmak için Üye olabilirsiniz...

Join the forum, it's quick and easy

www.seboist-fan.com

Forumumuzda bilgi alışverişinde bulunabilmeniz için öncelikle KAYIT olmalısınız. Üye olmayanlar Forumumuzdan hiçbir şekilde aktivite uygulayamaz, Mesaj yazamaz, Konu açamaz. Forumumuzu tam anlamıyla kullanmak için Üye olabilirsiniz...

www.seboist-fan.com

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı

    ** egeli **
    ** egeli **
    **SeBoiST-FaN**
    **SeBoiST-FaN**


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 1681
    Yaş : 34
    Yer : K@R$IY@K@
    İlgi Alanı : Gitar
    Meslek : üni. öğrencisi
    tesekkür : 0
    Points : 3
    Kayıt tarihi : 25/05/07

    Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı Empty Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı

    Mesaj tarafından ** egeli ** 2008-08-27, 12:58 pm

    Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı (19. yy ~)

    Çağdaş Türk Edebiyatı, Osmanlı Devleti’nin gerilemesinin hızlandığı,
    yapılan yeniliklerin başarıya ulaşamadığı, batıya yönelme gereğinin
    duyulduğu bir zamanda, yani 1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilân
    edilmesiyle başlayan medeniyet ve kültür değişikliği ve bu değişikliğin
    dayandığı Batılılaşma olgusunun belirlediği bir gelişim sürecinde
    değerlendirilebilir.

    19. yüzyılda Türk edebiyatı, batılılaşma hareketine bağlı olarak roman,
    hikâye, tiyatro gibi yeni türlerin denenmesiyle çağdaş bir çizgiye
    girdi. Türk edebiyatının yönü batı düşüncesinin temel alınması sonucu
    değişti. Batıyla ilişkiler, aydınların bir batı dilini öğrenmeleri,
    batı edebiyatından yapılan çeviriler, batıdaki fikir akımları ile
    tanışma bir kültür ve medeniyet değişimini gündeme getirdi. Sosyal,
    ekonomik ve siyasî hayatta meydana gelen değişiklikler edebiyata da
    yansıdı, Cumhuriyetin kuruluşuna kadar arayışlar devam etti.

    Batı etkisinde gelişen Türk Edebiyatı'nın belli başlı dönemlerini inceleyecek olursak...

    1. Tanzimat Devri Türk Edebiyatı

    Tanzimat Fermanı ile beraber edebiyatta da batıya yönelme başlar.
    Tanzimat dönemi edebiyatının kesin olmamakla birlikte başlangıç tarihi
    olarak 1860 gösterilebilir. Bu tarih, Tercüman-ı Ahval’in yayımlanmaya
    başlayış tarihidir.

    Bu dönemde batı edebiyatlarından birçok yeni tür ve şekiller alınmış;
    önceleri çevirme, sonraları taklit ve telif etmek suretinde bu türlerde
    eserler verilmiştir.

    Tanzimat Edebiyatının temsilcilerinin amacı batı örneğine göre bir
    edebiyat yaratmak ve batı hayatını tanıtmak olduğu için, sanatçıların
    hepsi edebiyat türlerinin romandan şiire kadar en az bir kaçı ile
    örnekler yazmışlardır. Bu dönemde telif eserler yanında çok sayıda
    tercüme ve adapte eser de Türk Edebiyatına dahil edilmiştir.

    Bu dönemde yapılan yenilikler ve alınan türler şunlardır.

    Gazete

    Bir yayın organı olarak 1831’de çıkmaya başlayan Takvim-i Vakayi, resmî
    bir gazete idi. Daha sonra yarı resmî olarak 1840’ta İngiliz Churchill
    tarafından Ceride-i Havadis çıkarıldı.

    İlk edebî ve özel gazete ise 1860 yılında Şinasî ve Âgâh Efendiler tarafından çıkarılan Tercüman-ı Ahvaldir.

    Daha sonra Şinasî, 1862’de Tasvir-i Efkâr’ı çıkarmaya başlar. Bunların
    dışında Muhbir (1866), Hürriyet (1867), Basiret (1869), İbret (1871),
    Devir (1872), Bedir (1872) gazeteleri çıkar.

    Hikâye ve Roman

    Türk edebiyatı romanla ilk defa 1859’da karşilaşir. Yusuf Kâmil Paşa
    Fenolen’in Telemak (Telemaque) adlı romanını tercüme eder. İlk yerli
    roman Şemsettin Sami’nin Taşşuk-i Talât ve Fitnat (1872)’ıdır. İlk
    hikâye Ahmet Mithat Efendi’nin Letaif-i Rivayet’idir.

    Tiyatro

    İlk tiyatro Şinasi’nin Şair Evlenmesi adli, iki perdelik, komedi
    türündeki eseridir. Eserde görücü usulü ile yapilan evliliklere
    gönderme yapılır.

    Şiir

    Tanzimat döneminde en önemli yenilik şiirde görülür. Şekil olarak divan
    şiirine bagli kalinmiş, fakat konu bakimindan hem eski terk edilmiş hem
    de oldukça yeni ve çeşitli konular işlenmiştir. Aruz ölçüsünün yaninda
    az da olsa hece kullanılmıştır.

    Gazel, kaside, terkib-i bent gibi şekiller kullanilarak hak. Adaler, kanun, medeniyet, eşitlik hürriyet kavramlari işlenmiştir.

    Tanzimat yazar ve şairleri hem yaşadıkları dönem hem de -daha önemlisi-
    edebiyata bakış açıları ve işledikleri konular bakımından iki gruba
    ayrılır:

    a. Birinci Dönem (1860-1876 arası)

    1860-1876 yillari arasinda Tanzimat edebiyatinin birinci dönem
    temsilcileri Şinasi, Ziya Paşa, Namik Kemal, Ahmet Mithat Efendi,
    Şemsettin Sami ve Ahmet Vefik Paşa'dir.

    Bu dönemde sanat toplum içindir görüşü benimsenmiştir. Bu sebeple şiirde söyleyişe değil fikire önem verilmiştir.

    Dilde sadeleşme fikri savunulmuş ama uygulanamamiştir. Hece vezni ve
    halk edebiyati da savunulmuş ama sözde kalmiştir. Divan edebiyatina
    tümden karşi çikilmiş ve agir bir dille eleştirilmiştir. Fransiz
    edebiyati örnek alinarak romantizmden etkilenilmiştir.

    Roman, tiyatro, makale gibi batidan alinan türler ilk defa bu dönemde kullanilmiştir.

    Noktalama işaretleri de ilk defa bu dönemde kullanilmiştir. Kölelik ve
    cariyelik, romanlarda sikça işlenmiştir. Romanlar teknik bakimdan
    oldukça zayiftir. Yer yer olaylarin akişi kesilerek okuyucuya bilgiler
    verilmiştir, uzun uzun tasvirler yapilmiş, tesadüflere sikça yer
    verilmiştir.

    Edebiyatçilar edebiyatin yaninda devlet işleriyle, siyasetle de bilfiil ilgilenmişlerdir.

    Dönemin Edebiyatçıları

    Şinasi (1826-1871): Türk edebiyatinda yeniliklerin öncüsüdür. 1860’ta
    Tercüman-ı Ahval’i (ilk özel gazete), 1862’de Tasvir-i Efkâr’ı çıkardı.
    İlk makaleyi (Tercüman-ı Ahval mukaddimesi), ilk piyesi (Şair
    Evlenmesi) o yazdı. Noktalama işaretlerini de ilk defa o kullandı. La
    Fontaine’den fabllar tercüme etti. Lamartin’den de manzum çevirileri
    vardır. İlk şiir çevirilerini de o yaptı. Nesirlerinde dili sade;
    şiirlerine ise ağırdır. Tanzimat Fermanı’nı ilân eden Mustafa Reşit
    Paşa için yazdığı iki kasidesi ünlüdür. Bu kasidelerdeki övgüleri divan
    şiirindekinden daha abartılıdır. O, başarılı bir şair ve yazar
    olmamasına rağmen batı edebiyatından alınan yeni türlerle
    edebiyatımızın batılılaşmasında en çok onun emeği vardır.

    Eserleri: Şair Evlenmesi (Piyes; edebiyatımızdaki ilk tiyatro eseri),
    Müntehabat-ı Eşar (Şiir), Divan-ı Şinasi (Şiir), Durub-ı Emsal-i
    Osmaniye (ilk ata sözleri kitabı), Tercüme-i Manzume (çeviri şiirler)

    Ziya Paşa (1829-1880): Doğu kültürüyle yetişmiş, sonradan batı
    edebiyatına yönelmiştir. Fikren yenilikçi olmasına rağmen eserlerinde
    eskiyi, divan şiiri geleneğini devam ettirmiş, gazel ve kasideler
    yazmıştır. En meşhur terkib-i bent ve terci-i bent şairimizdir.

    Harabat adlı bir divan şiiri antolojisi vardır. Daha önce “Şiir ve
    Inşa”da divan şiirinin bizim şiirimiz olmadigini, asil şiirimizin halk
    şiiri oldugunu söyleyen şair, eski şiir gelenegini sürdürmüş,
    Harabat’ta âşik şiirini eleştirmiştir. Bunun yaninda sade dilden
    yanadir, ama kendisi agir bir dil kullanir. Bu onun içinde bulundugu
    bir ikilemdir. Hem eskiyi eleştirmekte hem de gelenegi devam
    ettirmektedir.

    Eserleri: Harabat: Divan Şiiri antolojisi, Külliyat-i Ziya Paşa/Eş’ar-ı
    Ziya: Divan şiiri tarzındaki şiirleri (gazel, kaside ve şarkılar),
    Terkib-i Bent, Terci-i Bent: Bugün dahi dillerden düşmeyen beyitleri
    vardır. Zafername: Hiciv türünde bir kasidedir. Âlî Paşa’yı yermek için
    yazmıştır. Rüya: Mensur, Defter-i Âmal: Hatıraları.

    Namık Kemal (1840-1888): Tanzimat edebiyatının en hareketli ve
    heyecanlı ismidir. Vatan şairi olarak tanınır. Şiirlerinden çok
    nesirleri ile tanınır. Edebiyatta hürriyet kavramını ilk kullanan
    şairdir. Şiirlerinde “hürriyet, vatan, kanun, hak, adalet” kavramlarını
    işlemiştir. Hürriyet Kasidesi, Vatan Şarkısı ve Vatan Mersiyesi bu
    konuları içerir.

    Namık Kemal de eski kültürle yetişmiş, divan şiiri eğitimi almış,
    gazeller, kasideler yazmıştır. Fakat o da sonradan divan edebiyatını
    eleştirmiştir. Ziya Paşa’nın Harabat’ına karşı Tahrib-i Harabat’ı
    yazarak eskiye olan tepkisini ortaya koymuştur. Şinasi’nin kurduğu
    Tasvir-i Efkâr’ı, Şinasi Paris’e kaçınca Namık Kemal çıkarmaya başladı.
    Daha sonra kendisi de Ziya Paşa ile Paris’e kaçarak orada Hürriyet
    gazetesini çıkardı. İstanbul'a döndükten sonra İbret gazetesini
    çıkardı. Eserlerinde romantizmin etkisi görülür. Tiyatroyu faydalı bir
    eğlence olarak görmüştür.

    Eserleri: İntibah: İlk edebî roman. Cezmi: İlk tarihî roman. Tahrib-i
    Harabat, Takip: İlk edebî eleştiri. Ziya Paşa’nın Harabat’ını
    eleştirmek için yazmıştır. Renan Müdafaanamesi: İlk eleştiri. Vatan
    Yahut Silistre: oyun Celâlettin Harzemşah: oyun. Gülnihal: oyun. Onun
    en başarılı tiyatro eseridir. Âkif Bey: oyun Zavallı Çocuk: oyun Kara
    Belâ: oyun, Osmanlı Tarihi, Kanije Muhasarası, İslâm Tarihi: tarih

    Ahmet Mithat Efendi (1844-1912): Edebiyat, tarih, coğrafya, ziraat,
    iktisat alanlarında eserler vermiştir. Edebiyat yapmak için değil,
    okuma zevki aşılamak ve halkı eğitmek gayesiyle yazmıştır.

    En velût yazarımız odur. Yazı makinesi olarak bilinir. Asıl ilgi
    alanları, gazetecilik, romancılık ve hikâyeciliktir. Otuz altısı roman
    olmak üzere iki yüze yakın eseri vardır. Romanları tür bakımından
    çeşitlilik gösterir: macera, aşk, polisiye, tarih... Dili sadedir,
    çünkü eser vermekteki amacı halkı eğitmektir. Hatta romanlarında olayın
    akışını keserek okuyucuya bilgiler de vermiştir.

    Eserleri: Romanları: Hasan Mellâh, Hüseyin Fellâh, Felâtun Bey’le Rakım Efendi, Paris’te Bir Türk, Yeniçeriler...
    Çıkardığı gazeteler: Bedir, Devir, Tercüman-ı Hakikat
    Hikâyeleri: Letaif-i Rivayet

    Şemsettin Sami (1850-1904): Dil alanındaki eserleri ile tanınır.
    Kamus-ı Türkî adlı sözlüğü edebiyat ve dil alanında en önemli
    eserlerdendir. Kamus-ı Arabî ve Kamus-ı Fransevî: Diğer sözcükleri
    Kamusul-a’lâm: Ansiklopedik sözlük
    Sefiller: Hugo’dan çeviri.
    Robenson Cruose: çeviri roman

    Ahmet Vefik Paşa (1823-1891): Milliyetçilik ve Türkçülük akiminin en
    önemli isimlerindendir. Tiyatro uyarlamalari ve çevirileri vardir.
    Bursa’da bir tiyatro yaptırmış, burada tercüme ettiği eserleri
    sahnelettirmiş, halkı tiyatroya gitme konusunda yönlendirmiştir.

    Moliere’in hemen hemen bütün eserlerini çevirmiştir. Tarih ve dil
    alaninda da eserleri vardir. Ebulgazi Bahadir Han’ın Şecere-i Türk’ünü
    Çağataycadan çevirmiştir.
    Lehçe-i Osmanî: sözlük
    Atalar Sözü: ata sözleri mecmuası
    Hikmet-i Tarih ve Fezleke-i Tarih-i Osmanî adlı, tarihle ilgili eserleri de vardır.

    b. İkinci Dönem (1876-1896 arası)

    1876-1896 yılları arasında ikinci dönemin tanınmış temsilcileri
    Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Sami Paşazade Sezai ve
    Nabizade Nazım'dır. İkinci dönem edebiyatçıların sanat anlayışları
    birincilerden farklıdır. İkinci dönemde sanat sanat içindir anlayışıyla
    eserler verilmiştir. Bunun sebebi bu devirde idarenin daha baskıcı
    davranmasıdır.

    Bu dönemde batı edebiyatı örnekleri daha başarılı bir şekilde ortaya
    konmuştur. Dönemin sanatçıları devlet işleriyle, siyasetle, toplum
    meseleleriyle değil sadece sanatla ilgilenmişlerdir. Birinci dönem
    sanatçılarının toplumsal sorunlarla ilgilenmelerine karşın bu dönem
    sanatçıları kişisel konu ve temaları işlemişlerdir. Bu yüzden dilleri
    daha ağırdır. Dönemin romanlarında realizmin, şiirinde ise romantizmin
    etkisi vardır.

    Dönemin Edebiyatçıları

    Recaizade Mahmut Ekrem (1847-1914): Şiir, roman, hikâye, tiyatro,
    eleştiri, edebî bilgiler türlerinde eserler vermiştir. Şiirlerinde
    hüznü ve elemi işlemiştir. Ölümü hatırlatan tabiat manzaraları, hüzünlü
    duygular, romantik güzellikler, solgun güller, kitap yaprakları
    arasında kurutulmuş çiçekler, küçük kuşlar onun şiirlerinin konuları
    arasındadır. Oğlu Nejad’ın ölümü; işli, üzüntülü şiirler yazmasında
    etkili olmuştur. Edebiyatta yenileşmeden yanadır. Muallim Naci ile
    aralarında bu konularda tartışmalar olmuştur.

    Eserleri

    Nağme-i Seher: Şiir
    Yadigâr-ı Şebab: Şiir
    Pejmürde: Şiir
    Zemzeme: Şiir. Önsüzünde edebiyat hakkındaki düşünceleri ve edebî
    eleştirileri vardır. (Bu esere Muallim Naci “Demdeme” ile karşilik
    vermiştir.)
    Muhsin Bey: Hikâye
    Şemsa: Hikâye
    Araba Sevdasi: Roman. Realizmin etkisiyle yazilmiştir ve bati hayranligi yolunda düşülen garip durumlari eleştirir.
    Çok Bilen Çik Yanilir: Komedi
    Afife Anjelik: Tiyatro
    Vuslat: Tiyatro
    Atala: Tiyatro
    Talim-i Edebiyat: Edebî bilgiler içerir.
    Samipaşazade Sezai (1860-1936)
    Batili tarzda hikâyeleri ve bir romani vardir.
    Sergüzeşt adli romani realizme dogru atilmiş bir adimdir.
    Küçük Şeyler adli hikâye kitabi Fransiz realistlerinin sanat anlayişlarina uygundur.
    Rumuzul-edeb, bazi makale, hikâye ve sohbetlerini içerir.
    Romantik özellikler taşiyan şiirler de yazmiştir.
    Şiir isimli bir de piyesi vardir.
    “İclâl”de, yeğeni İclâl’in ölümü üzerine yazdığı mersiye, bazı nesirleri ve
    hatıraları vardır.

    Abdülhak Hâmit Tarhan (1852-1937): Edebiyatta batılılaşmanın asıl
    ihtilâlcisidir. Şair-i Azam olarak bilinir. Kurallara uymayan, batı
    şiirinde gördüğü her yeniliği Türk şiirine uygulayan, divan şiirini
    bitiren o olmuştur. Doğu ve batı şiirini işlendikleri yerlere giderek
    öğrenmiştir. Sanatında romantik etkiler vardır. Zengin bir lirizm
    bulunan şiirlerinde vezne, kafiyeye, söze, dile pek önem vermemiştir.
    Taşkınlık ve yücelik, söyleyişteki tezat onun şiirinin önemli
    özellikleridir. Şiirlerinde ve tiyatrolarında tarihî konular önemli bir
    yer tutar. Soyut kavramlar, hayat, tabiat, ölüm, insan, onun işlediği
    konulardır.

    Şiirleri: Sahra, Belde, Makber, Ölü, Bunlar O’dur, Hacle, Bâlâdan Bir Ses, Garam...
    Yirmiye yakın tiyatrosu vardır. Sahnelenmesi imkânsız tiyatro eserleri
    yazmıştır. Bu eserlerde insanların yanında ölüler, ruhlar, hayaletler,
    periler de rol alır. Tiyatroda egzotik, tarihî, millî ve dinî konuları
    işlemiştir. Bazı oyunlarında Shakespeare’in tesiri görülür. Hepsi de
    dramdır ve bazıları mensur bazıları da manzumdur.
    İlk tiyatro eseri Macera-yı Aşk’tır. Tarık, Finten, Eşber, Nesteren,
    Sardanapal, İlhan, Hakan, Liberte önemli tiyatro eserleridir.

    Nabizade Nazım (1862-1893): Romanlarıyla ve hikâyeleriyle realizmin ve
    natüralizmin temsilcisidir. Karabibik, edebiyatımızda Anadolu konulu
    ilk hikâyedir. Köy romanı olarak bilinir. Köy hayatı tam bir realizmle
    yansıtılmıştır. Zehra, ilk psikolojik roman örneğidir. Eserde tasvir ve
    tahliller geniş yer tutar.

    Diğer hikâyeleri: Yadigârlarım, Bir Hatıra, Sevda, Haspa
    Muallim Naci (1850-1893)
    Eski şiirin savunucusu ve temsilcisidir. Eski-yeni konusunda Recaizade
    ile aralarında tartışmalar olmuştur. Naci göze hitap eden kafiyeyi
    savunurken, Recaizade kulağa hitap eden kafiyeyi savunmuştur. Tartışma
    konusu, “abes” ve “muktebes” kelimelerinin -eski yazıda- kafiyeli olup
    olmadıklarıdır. Batılı şiiri benimsememesine rağmen bu alanda başarılı
    şiirler yazmıştır.

    Şiir kitapları: Ateşpare, Şerare, Füruzan, Sünbüle
    Edebî eseri: Istılahat-ı Edebiye
    Sözlüğü: Lûgat-ı Naci

    Ara Nesil (1880-1896)

    Tanzimat edebiyatının ikinci kısmı ile Servet-i Fünun arasında kalan
    dönem. Bu nesil Servet-i Fünun’un hazırlayıcısıdır. En çok Recaizade
    Mahmut Ekrem’in ve Muallim Naci’nin etkisinde kalmışlardır. Bu dönemde
    eski-yeni tartışmaları yaşandı (Ekrem-Naci). Natüralizm bu dönemde
    edebiyatımıza girdi ve tartışıldı (Natüralizmi Beşir Fuat savundu).
    Serbest müstezat ve sone kullanıldı. Cümlelerin bir tek dizede bitmesi
    anlayışı terk edildi. Yeni terkipler ve kelimeler bulundu. Kafiyesiz
    şiirler de yazıldı. Kulak için kafiye denendi.

    Dönemin Sanatçıları

    Abdülhalim Memduh, Ali Ferruh, Ali Kemal, Ali Nusret, Andelib Mehmet
    Faik Esad, Beşir Fuad, Fatma Aliye, Fazlı Necib, İsmail Safa, İsmet
    Bey, Mehmed Celâl, Menemenlizade Mehmed Tahir, Nabizade Nazım.

    Bu dönemde elliye yakın çıkan mecmuadan birkaçı:

    Bahçe, Şark, Hazine-i Evrak, Mecmua-i Âşâr-ı Edebiye, Mecmua-i
    Ebuzziya, Hafta, Âfak, Güneş, Berk, Gayret, Risale-i Hafi, Nokta,
    Servet-i Fünun (1928’den sonra Uyanış adıyla), Mekteb, Hazine-i Fünun
    Malûmat, Resimli Gazete...


    En son egeliseboist tarafından 2008-08-27, 1:01 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
    ** egeli **
    ** egeli **
    **SeBoiST-FaN**
    **SeBoiST-FaN**


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 1681
    Yaş : 34
    Yer : K@R$IY@K@
    İlgi Alanı : Gitar
    Meslek : üni. öğrencisi
    tesekkür : 0
    Points : 3
    Kayıt tarihi : 25/05/07

    Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı Empty Geri: Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı

    Mesaj tarafından ** egeli ** 2008-08-27, 12:59 pm

    2. Edebiyat-ı Cedide (Servet-i Fünun) (1896-1901)


    Servet-i Fünun, daha önce Ahmet İhsan tarafından çıkarılan bir fen
    dergisidir. Recaizade, 1895 sonlarında derginin başına Tevfik Fikret’i
    getirir. Tanzimat’la birlikte başlayan edebiyati Avrupa ruhu ve teknigi
    içinde yenileştirme hareketi, 1896-1901 yillari arasinda, Servet-i
    Fünun dergisi etrafinda, Recaizade önderliginde toplanan yeni nesille
    ikinci bir hamle yapmiştir.

    Bu nesli Ali Ekrem, Cenap Şahabettin, Süleyman Nazif, Mehmet Rauf,
    Tevfik Fikret, Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet, Faik Ali, Celâl Sahir,
    Hüseyin Suat oluşturur. Sonradan Halit Ziya da bu gruba katilmiştir.
    Dönem, 2. Abdülhamit’in istibdat dönemidir. Dönemin bu özelliği
    sebebiyle edebiyatçılar içe dönük davranmış, kişisel konuları,
    içliliği, aşkı, karamsarlığı, hayal kırıklığını, tabiat güzelliklerini,
    melânkoliyi ve üzüntüyü işlemişler; toplumsal sorunlara
    değinmemişlerdir. Adeta yüksek zümre edebiyatı gibidir. Bunda
    Recaizade’nin büyük etkisi vardır.

    Servet-i Fünuncu ve Edebiyat-ı Cedideciler denilen grup, Fransız
    edebiyatının özelliklerini büyük ölçüde Türk edebiyatına adapte etmeye
    çalışmışlardır. Fransız realizmi örnek alınmıştır. Tanzimat döneminde
    başlayan ve benimsenen, dildeki yabancı unsurları ayıklayarak sade
    Türkçe'ye geçiş hareketi bu devirde durmuş, Arapça ve Farsça kelimelere
    yeniden itibar edilmeye başlanmıştır.

    Tanzimatçıların birinci dönem sanatçıları, sanat toplum içindir
    prensibini benimserken, Servet-i Fünuncular ise Tanzimat’ın ikinci
    dönemindeki gibi sanat sanat içindir prensibi ile hareket etmişlerdir.
    Topluluğun üslûbu süslü ve sanatlı; ruh ve ifade tarzı ise Avrupai'dir.
    Şiirde aruz vezni kullanılmakla birlikte, nazım şekillerinde ve
    konularda büyük yenilikler yapılmıştır. nazmı nesre yaklaştırmışlar,
    beyit bütünlüğü yerine konu bütünlüğünü esas almışlardır. Bir cümle
    birkaç dizede/beyitte tamamlanabilir.

    Fransız şiirinden alınan sone ve terza-rima gibi şekiller ve serbest
    müstezat çokça kullanılmıştır. Kafiyede kulak kafiyesi benimsenmiştir.
    Romanda ve hikâyede batılı anlamda başarılı örnekler verilmiştir.
    Romanda tahlile ve teferruata yer verilmiş, modern kısa hikayenin ilk
    örnekleri bu dönemde şekillenmiştir. Roman ve hikâyede olaylar ve
    kişiler tamamen İstanbul'a, seçkin tabakaya aittir. Romanda realizmden,
    şiirde parnasizm ve sembolizmden etkilenmişlerdir.

    Bu dönemde gazetenin yerini dergiler almıştır: Servet-i Fünun, Malûmat, Mektep, Mütalâa, Hazine-i Fünun, Resimli Gazete...

    Şiir, roman, hikâye, tiyatro, tenkit ve hatırat türlerinde başarılı
    eserler veren Servet-i Fünun temsilcilerinin en tanınmışları, Şiirde
    Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin, Süleyman Nazif; Roman ve hikâyede
    Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet
    Müftüoğlu'dur.

    Servet-i Fünun edebiyatına katılmayarak gene batılı anlayışla eserler
    verenler arasında Ahmet Rasim hatırat türü ile, Hüseyin Rahmi Gürpınar
    İstanbul'u anlatan romanları ile yeni Türk edebiyatını
    desteklemişlerdir. Servet-i Fünun dergisinin 1901’de kapatılmasıyla
    topluluk da dağılır.

    Dönemin Sanatçıları

    Tevfik Fikret (1867-1915): Recaizade ve Hamit’in tesiriyle batılı şiire
    yönelmiştir. Servet-i Fünun’un şiirdeki en önemli temsilcisidir. Ilk
    şiirlerinde ferdî konulari (aşk, acima, hayal kirikligi...) işler
    topluluktan ayri yazdigi şiirlerde toplumsal konulara yönelir. Bu
    anlayişla yazdigi şiirlerinde temalar, hürriyet, medeniyet, insanlik,
    bilim, fen ve tekniktir. Sis, Halûk’un Vedaı, Tarih-i Kadim, Halûk’un
    Amentüsü adlı şiirlerinde bu konuları işler. Sanatının bu ikinci
    döneminde dinlere de cephe alır, kutsal olan her şeye karşı çıkar,
    hatta İstanbul'a dahi küfreder (Sis).

    Fikret, aruzu Türkçeye başarıyla uygulamıştır. Serbest müstezadı
    geliştirerek serbestçe kullanmıştır. İlk dönemde dili oldukça ağırdır.
    Şiiri düz yazıya yaklaştırmıştır. Ahenge büyük önem verir. Şiirlerinde
    şekil bakımından parnasizmin etkisi görülür. “Şermin”, onun çocuklar
    için ve heceyle yazdığı şiirlerden oluşan bir eseridir.

    Eserleri: Rübab-ı Şikeste, Halûk’un Defteri, Rübabın Cevabı, Tarih-i Kadim, Doksanbeşe Doğru

    Cenap Şahabettin (1870-1934): Servet-i Fünun’un Tevfik Fikret’ten sonra
    en önemli şairidir. Asil meslegi doktorluktur. Ihtisas için gittigi
    Fransa’da tıptan çok şiirle ilgilenerek sembolizmi yakından takip etmiş
    ve bu akımdan etkilenmiştir. Şiirde kelimeleri müzikal değerlere göre
    seçerek kullanır.

    Dili oldukça ağırdır. Bilinmeyen Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar
    kullanır. Duygu ve hayal yüklü tamlamalar kurar. Serbest müstezadı çok
    kullanmıştır. Aynı şiirde birden fazla aruz kalıbı kullanmıştır. Aşk ve
    tabiat değişmez konularıdır. Sanatı, sanat, hatta güzellik için
    yapmıştır. Bolca semboller kullanmış, tabiatla iç dünyanın
    kompozisyonunu çizmiştir.

    Düz yazıları da vardır: Hac Yolunda, onun gezi yazısıdır.
    Suriye Mektupları ve Avrupa Mektupları da gezi türündedir.
    Diğer nesirleri:
    Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh, Tiryaki Sözleri (kendi vecizeleri)
    Tiyatro eserleri: yalan (dram), Körebe (komedi)

    Halit Ziya Uşaklıgil (1867-1945): Servet-i Fünun’un roman ve hikâyede
    en ünlü edebiyatçısıdır. Süslü, sanatlı ve ağır bir dili ve üslûbu
    vardır. Batılı anlamdaki ilk romanları yazmıştır. Realizmden
    etkilenmiştir. Romanlarında aydın kişileri anlatır. Mai ve Siyah’taki
    Ahmet Cemil, Servet-i Fünun sanatçısının temsilcisidir. Kahramanları
    yaşadıkları çevreye uygun anlatır ve ruh tahlillerine önem verir.

    Hikâyelerinde Anadolu hayatına ve köy ve kasaba yaşayışına,
    romanlarında yalnız İstanbul'a yer verir. Anı ve mensur şiir türünde
    eserleri de vardır.

    Romanları: Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar, bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekası, Sefile...
    Hikâyeleri: İzmir Hikâyeleri, hikâye-i Sevda, Kadın Pençesi, Onu Beklerken, Aşka Dair...
    Hatıraları: Saray ve Ötesi, Kırk Yıl, Bir Acı Hikâye

    Mehmet Rauf (1875-1931): Servet-i Fünun romanının ikinci önemli
    ismidir. Roman, hikâye ve tiyatro türünde eserleri vardır. Romantik
    duyguları, hayalleri ve aşkları işlemiştir. Sosyal hayata pek yer
    vermemiştir. Arzu, ihtiras ve aşk maceraları temel konularıdır.
    Romanlarında psikolojik tahlillere önem vermiştir. Dili sadedir.

    En önemli eseri Eylül’dür. Roman edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman
    olarak bilinir. Konusu yasak aşktır. Şahıs sayısı azdır. Psikolojik
    tahliller başarılıdır.

    Romanları: Eylül, Ferda-yı Garam, Genç Kız Kalbi, Define, Son Yıldız, Kan Damlası.
    Hikâyeleri: Son Emel, Bir Aşkın Tarihi, Üç Hikâye, Hanımlar Arasında, Menekşe. “Siyah İnciler” ise mensur şiirlerinden oluşur.
    ** egeli **
    ** egeli **
    **SeBoiST-FaN**
    **SeBoiST-FaN**


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 1681
    Yaş : 34
    Yer : K@R$IY@K@
    İlgi Alanı : Gitar
    Meslek : üni. öğrencisi
    tesekkür : 0
    Points : 3
    Kayıt tarihi : 25/05/07

    Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı Empty Geri: Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı

    Mesaj tarafından ** egeli ** 2008-08-27, 1:00 pm

    3. Fecr-i Âtî Topluluğu (1909-1912)

    1901’de, Servet-i Fünun mecmuası etrafında, kendilerine Fecr-i Âtî
    adını veren yeni bir nesil toplanmıştır. Servet-i Fünun topluluğu
    dağıldıktan sonra 1909 yılında Yakup Kadri, Ahmet Haşim, Refik Halit,
    Fuat Köprülü, Ali Canip, Şehabettin Süleyman, Celâl Sahir, Tahsin
    Nihat, Emin Bülent gibi isimler bir araya gelerek yeni bir topluluk
    oluştururlar. Topluluk, sanat hayatına bir bildiriyle başlar. Sanatın
    saygıdeğer ve şahsi olduğu anlayışını benimserler. Onlar Servet-i
    Fünun’u batılı edebiyatı tam olarak oluşturamamakla suçlarlar. Fransız
    edebiyatını örnek alırlar. Dilleri süslü, sanatlı, ağdalı ve ağırdır.

    Aşk, ve tabiatı konu olarak işlemişlerdir. Aşk genellikle hissi ve
    romantiktir. Tabiat tasvirleri ise gerçekçi değil, Haşim’de olduğu gibi
    şahsîdir. Kısa ömürlü olan bu topluluk, Servet-i Fünunculardan daha
    sade bir dil kullanmış sembolizm, empresyonizm ve romantizm gibi
    akımları eserlerine uygulamışlar, Avrupaî edebiyat ile Milli edebiyat
    arasında bağ oluşturmuşlardır.

    Aruzla şiir yazan Fecr-i Âtî şairlerinin en tanınmış ve en orijinali
    Ahmet Haşim'dir. Şiire herhangi bir yenilik getirmemişler, Servet-i
    Fünun’un devamı olmaktan öteye gidememişlerdir. Sanat anlayışlarında
    birlik ve bütünlük olmadığı için 1912’de dağılmışlar, ferdî olarak
    değişik alanlarda eserler vermişlerdir.

    Dönemin Sanatçıları

    Ahmet Haşim (1884-1933): Fecr-i Âtî şiirinin en önemli ismidir. Sanat
    için sanat yapmıştır. Sembolizmin en önemli temsilcisidir. İşlediği
    başlıca temalar tabiat ve aşktır. Şiirlerinde hayalle birlikte musikiye
    önem vermiştir. Lirik bir şairdir.

    Tamamen aruzu kullanmıştır. Dili süslü ve sanatlıdır. En çok serbest
    müstezadı kullanmıştır. Ona göre şiir anlaşılmak için yazılmaz, şiirde
    anlam aranmaz; şair bir hakikat habercisi, şiir dili de bir açıklama
    vasıtası değildir. Şiir duyulmak için yazılır ve okunur; şair tabiatın
    kendine hissettirdiklerini sembollerle şiirine yansıtır, okuyan da
    kendi hayal dünyasına uygun olarak algılar; şiir dili de telkin
    görevindedir.

    Şirin dili musiki ile söz arsında ve sözden ziyade musikiye yakındır.
    Şiirde musiki anlamdan daha önemlidir. Haşim’e göre şiirin kaynagi
    şuuraltidir. Şiirlerinde diş dünyayi, kişinin iç dünyasinda, ruhunda
    aldigi şekillerle yansitmaya çalişir. Diş dünyaya ait izlenimleri kendi
    dünyasinda şekillendirerek ve renklendirerek ortaya çikarir.
    Şiirlerindeki tabiatla ilgili kavramlar, akşam, gurup, şafak, gece,
    mehtap, yildizlar, göller, ormanlardir. Şairin şahsinda var olan içe
    dönüklük, şiirlerinde realiteden kaçiş olarak ortaya çikar.

    Şiirlerini Piyaleb ve Göl Saatleri adli eserlerinde toplamiştir.
    Nesirleri: Gurabahane-i Laklakan, Bize Göre, Frankfurt Seyahatnamesi.

    Refik Halit Karay (1888-1965): Fecr-i Âtî’den sonra Millî edebiyat
    hareketine katılmıştır. Eserlerini de bağımsız bir şahsiyet olarak
    vermiştir. Edebî hayatı köşe yazarlığı ile başlamıştır. Sonra da
    sırayla hikâyeciliği ve romancılığı gelir. İlk yazılarında günlük
    hayatı ele almış, sosyal hayattaki çarpıklıkları, zekî ve nükteli bir
    üslûpla dile getirmiştir. Hayatın gülünç yanlarını karikatürize
    etmiştir. Sade ve temiz bir dille yazdığı Memleket Hikâyeleri’nde
    Anadolu insanının hayatını bütün canlılığı ile yansıtmıştır. Gözlem
    yeteneğinin üstünlüğü dikkat çeker. Eserlerinde kişilerin ruh
    tahlillerine fazla değinmez.

    İnsanların dürüst olmayan, kurnazlık ve menfaatçilikle ilgili yönlerini
    ortaya kor. Bunu mizah ve eleştiri ile yapar. Hiciv, eserlerinde önemli
    bir unsurdur. Şahısları kendi sosyal çevreleri ile birlikte anlatır.
    Konuşma dilinin bütün canlılığını ve tabiiliğini ortaya kor.

    Romanları: İstanbul'un İç Yüzü, Çete, Sürgün, Nilgün, Bugünün Saraylısı, Kadınlar Tekkesi, Anahtar
    Hikâyeleri: Memlekete Hikâyeleri, Gurbet Hikâyeleri (Hatay’da sürgünde yazdığı eseridir).
    Hiciv ve Mizah Yazıları: Kirpinin Dedikleri, Deli, Sakın Aldanma İnanma Kanma, Tanıdıklarım
    ** egeli **
    ** egeli **
    **SeBoiST-FaN**
    **SeBoiST-FaN**


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 1681
    Yaş : 34
    Yer : K@R$IY@K@
    İlgi Alanı : Gitar
    Meslek : üni. öğrencisi
    tesekkür : 0
    Points : 3
    Kayıt tarihi : 25/05/07

    Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı Empty Geri: Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı

    Mesaj tarafından ** egeli ** 2008-08-27, 1:00 pm

    4. Millî Edebiyat Akımı

    Modern Türk Edebiyatını yaratma amacıyla kurulan Tanzimat, Servet-i
    Fünun ve Fecr-i Âtî toplulukları büyük hamleler yapmakla beraber ruhta
    büyük ölçüde Fransız sanatına bağlı, dil ve üslûpta Osmanlıcayı
    sürdüren, millî kimlik ve kişiliğe ulaşamamış bir edebiyat vücuda
    getirmişlerdir.

    Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılışı sırasında, Türk aydınlarının büyük
    bir bölümü, ümmete bağlı Osmanlıcılığın terk edilerek milliyetçiliğin
    benimsenmesinin, memleketin geleceği için gerekli olduğuna
    inanıyorlardı. Bu inanç sonucunda Türkçülük ve Milliyetçilik akımları
    doğmuş, her sahada millî kimlik arayışları başlamıştır.

    Türk dili, Türk vezni, Türk zevki ve kültürü ile millî konuları, millî
    ülküleri işleyen Türk edebiyatı ihtiyacı ve özlemi sonucunda 1911-1923
    yılları arasında Millî Edebiyat akımı var olmuştur. Türk milletine
    mensup olma şuuru, tarih içinde devamlılık düşüncesi, olduğu gibi
    kalarak batılılaşma inancı, 1911-1923 yılları arasındaki akımın
    temelleridir. Bu dönemin bariz özelliği, Türk romantizminin edebî
    tezahürlerini göstermesidir.

    Cumhuriyet’in kuruluşunu hazirlayan milliyetçilik ideolojisi içinde
    dogan Milli Edebiyat akimi Cumhuriyet’in ilk yıllarında en olgun
    eserlerini verdi. Cumhuriyet rejimi ve bu devirde meydana getirilen
    sosyal ve iktisadî müesseseler üstünde başlarında büyük Türk sosyoloğu
    ve düşünürü Ziya Gökalp'in bulunduğu Türkçü ve Milliyetçi münevver
    zümre etkili oldu. Gökalp'in Türkiye ve Türkler için şekillendirdiği
    düşünceler başta ****** olmak üzere, Cumhuriyeti kuran birinci neslin
    dünya görüşünün kaynağını teşkil etti. Halka ulaşabilmek ve onunla
    bütünleşebilmek için onun dilini kullanmak gerektiğine inanan bu nesil
    yazarları, eserlerinde konuşma dilini kullandılar. Halk dilini
    kullanırken gençlik yıllarında hayran oldukları Edebiyat-ı Cedide (Yeni
    Edebiyat) yazarlarının ince zevkini günlük dile aktardılar.

    1911 yılında Selânik’te çıkarılmaya başlanan Genç Kalemler dergisinde
    başladı bu çalışmalar. Bir kısmı daha sonra Cumhuriyet dönemi yazar ve
    şairleri arasında da yer alan bu edebiyatın temsilcilerinin en
    önemlileri, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin (öncü), Mehmet Emin Yurdakul,
    Ali Canip (öncü), Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç
    Koryürek, Kemalettin Kamu, Aka Gündüz, Refik Halit Karay, Reşat Nuri
    Güntekin, Yakup Kadri, Halide Edik Adıvar, Hamdullah Suphi, Ahmet
    Hikmet Müftüoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, Fuat Köprülü, Halide Nusret
    Zorlutuna, Şükûfe Nihal, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar'dır.

    Milli Edebiyat akımının özellikleri, Cumhuriyet’in ilk on yılının da bir özeti
    olmaktadır. Bu çerçeve içerisinde, Milli Edebiyat akımının ilkeleri de şu
    şekilde belirtilebilir: Dilde yalınlık (en mühim prensip), Türkçe
    karşılığı olan Arapça ve Farsça kelimelerin atılması. Yalın (süssüz,
    sanatsız, özentisiz) bir dille yazma; İstanbul Türkçesini kullanma.

    **Halk edebiyatı şiir biçimlerinden yararlanma
    **Hece ölçüsü
    **Konu seçiminde yerlilik
    **Konularını hayattan, ülke şartlarından seçme
    **Millî kaynaklara yönelme

    İslâmcı, Osmanlıcı, gelenekçi görüşlere sahip yazarlardan bireysel
    eğilimli yazarlara kadar tüm edebiyatçılara açık bir bütünlük
    mevcuttur. Çünkü artık söz konusu olan Millî Edebiyat akımı kavramı
    değil, Millî Edebiyat dönemidir. Bu akım dilde ve duyuşta 1911-1915
    dönemi milliyetçilik fikirlerinin ön plânda olduğu roman, hikâye,
    tiyatro eseri ve şiirler verilmesini sağlamıştır.

    Başlangıçta Fecr-i Âtî roman ve hikâyecisi olan Yakup Kadri
    Karaosmanoğlu ve Refik Halit Karay, gerçek kişiliklerini Millî Edebiyat
    akımı içerisinde göstermişlerdir. Fecr-i Âtî topluluğu dışında kalan,
    İstiklâl Marşı şairi Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı, kendi
    şiir anlayışlarına göre eserler veren ve daha sonra Millî Edebiyat
    akımına katılan şairlerdir. Gerek Mehmet Âkif Ersoy gerekse Yahya Kemal
    Beyatlı, şiir dili ile konuşma dili arasındaki uzlaşmayı sağlamışlar,
    Türk diline zor uyan aruzun engellerini ortadan kaldırıp, yaşayan
    Türkçe ile başarılı şiirler yazmışlardır.

    Dönemin Sanatçıları

    Ömer Seyfettin (1884-1920): Son devir Türk hikâyeciliğinin en önemli
    isimlerindendir. Yeni Lisan hareketinin savunucularındandır. Amacı
    millî şuuru kuvvetlendirmek, toplum hayatındaki aksak yönleri ortaya
    çıkarmaktır.

    Konularını gerçek hayattan alır. Bu sebeple hikâyeleri realist özellik
    taşır. Konuları genellikle tarihî olaylar, çocukluk hatıraları ve
    yaşanan günlük olaylardır. Aşk konusunu da bu hikâyelerinde işler.
    Kahramanlık, hikâyelerinin önemli konularındandır. Bazı eserlerinde
    sosyal hayattaki gülünç özellikleri karikatürize eder. Türklerin
    Balkanlar’da uğradıkları zulümleri de konu edinmiştir. Dili oldukça
    sadedir ve yalındır. Kurguları oldukça başarılıdır.

    Hikâyeleri: Eshab-ı Kehf’imiz, Harem, Efruz Bey, Yalnız Efe, Yüksek
    Ökçeler, Gizli Mabet, Beyaz Lâle, Bomba, Bahar ve Kelebekler,

    Ziya Gökalp (1876-1924): Türkçülük cereyanını bir sisteme bağlayan
    fikir adamı ve bu sistemi eserlerinde işleyen bir sanatçıdır.Türk
    milletinin din, dil, ahlâk, edebiyat yönünden aynı kültürle yetişmiş
    kişilerden oluştuğuna inanan Gökalp, eserleriyle Türk milliyetçiliğinin
    sınırlarını belirlemiş, millî edebiyatın da fikir yönüyle temellerini
    oluşturmuştur. Onun Türkçülük anlayışı, dil, edebiyat, din, iktisat,
    güzel sanatlar ve siyaset alanlarını kapsar. Turancılık ideolojisini de
    savunmuştur.

    Edebiyatı, bu fikirlerini yaymak için bir araç olarak kullanmıştır.
    Sanat yapma kaygısı yoktur. Şiir ve nesir alanında eserleri vardır.
    Destan, masal ve makaleler de yazmıştır. Dile önem vermiştir.
    Eserlerini sade bir dille yazmıştır. Türk dilinin gelişmesi yolunda
    çaba harcamıştır. Türkçe karşılıkları olan Arapça ve Farsça kelimelerin
    atılmasından, Türkçeleşmiş kelimelerin de artık Türkçe sayılmasından
    yanadır. Ona göre millî vezin hece veznidir.

    Şiirleri: Kızıl Elma, Altın Işık, Yeni Hayat

    Fikrî Eserleri: Türk Medeniyeti Tarihi, Türk Töresi, Türkçülüğün
    Esasları, Türkleşmek-Muasırlaşmak-İslâmlaşmak, Malta Mektupları.

    Ali Canip Yönten (1887-1967): Daha önce Fecr-i Âtî’de yer alan sanatçı,
    daha sonra millî edebiyat akımının öncülüğünü yapmış, Ömer Seyfettin’le
    birlikte çıkardıkları Genç Kalemler dergisinde baş yazarlık yapmıştır.
    Yeni Lisan hareketinin savunucularındandır. Şiirlerinin hece vezniyle
    ve sade bir dille yazmıştır. Şiirlerinin bir kısmını Geçtiğim Yol adı
    altında yayımlamıştır. Sonraları şiiri bırakıp edebiyat incelemeleri
    yapmıştır.

    Fuat Köprülü (1890-1966): Edebiyat tarihi ve tarih araştırmacısıdır.
    Türk edebiyatını dönemlere ayıran, bilimsel yöntemlerle inceleyen ilk
    araştırmacıdır.

    Eserleri: Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Türk Edebiyatı Tarihi,
    Türk Saz Şairleri, Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar.

    Mehmet Emin Yurdakul (1869-1944): Halkçılık ve milliyetçilik
    düşüncesini şiirlerinde işlemiştir. Şahsî duygulara ve tabiata pek
    rastlanmaz. Şiirleri sosyal faydaya yöneliktir ve didaktiktir. Bu
    yüzden bir kuruluk göze çarpar. Hece veznini ve batı edebiyatı nazım
    şekillerini kullanmıştır. Dilinin tamamen sade olduğu söylenemez.

    Şiirleri: Türk Sazı, Ey Türk Uyan, Tan Sesleri, Ordunun Destanı, Turana Doğru.

    Reşat Nuri Güntekin (1889-1956): Millî edebiyat akımından etkilenen
    sanatçılardandır. Şöhretini Çalıkuşu romanıyla kazanmıştır. Birçok
    eserinde Anadolu’yu, Anadolu hayatını ve insanını, batıl inançları,
    yanlış batılılaşmayı, insanımızın bilime ve eğitime ihtiyacını
    işlemiştir. Mizah öğesine de yer vermiştir. Romanlarında güçlü
    gözlemciliğine dayanan bir realizm ve canlı bir üslûp vardır.
    Psikolojik tahlillerde de başarılıdır. Eserlerinde konuşma dili
    hâkimdir. Roman, hikâye, tiyatro ve gezi yazısı türünde eserleri
    vardır.

    Romanları: Çalıkuşu, Gizli El, Dudaktan Kalbe, Acımak, Eski Hastalık, Akşam Güneşi, Yaprak Dökümü , Damga, Miskinler Tekkesi
    Hikâyeleri: Eski Ahbap, Tanrı Misafiri, Sönmüş Yıldızlar, Boyunduruk
    Gezi Yazıları: Anadolu Notları
    Tiyatroları: Yaprak Dökümü, Eski Rüya, Hançer, Balıkesir Muhasebecisi, Eski Borç, Gözdağı
    ** egeli **
    ** egeli **
    **SeBoiST-FaN**
    **SeBoiST-FaN**


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 1681
    Yaş : 34
    Yer : K@R$IY@K@
    İlgi Alanı : Gitar
    Meslek : üni. öğrencisi
    tesekkür : 0
    Points : 3
    Kayıt tarihi : 25/05/07

    Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı Empty Geri: Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı

    Mesaj tarafından ** egeli ** 2008-08-27, 1:00 pm

    5. Millî Mücadele Dönemi Türk Edebiyatı

    Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1899-1974)

    Üsküdar İdadisi'nde edebiyat ve felsefe öğretmenliği yaptı (1916-17).
    İkdam gazetesinde çalıştı. Yeni Mecmua'da Erenlerin Bağından yazılarını
    yayımladı (1918-19). Tedavi olmak için gittiği İsviçre'de üç yıl kaldı.
    Mütareke devrinde İkdam, Dergâh gibi gazete ve dergilerde yazdığı yazı
    ve öyküleriyle Kurtuluş Savaşı'na destekledi. İkdam'da Kiralık Konak
    (1920), Akşam'da Nur Baba (1921) romanlarını tefrika ettirdi. 1921'de
    Ankara'ya çağrıldı.

    Toplumsal yapıdaki bu değişimi öykü ve romanlarında yansıtan Yakup
    Kadri, hayata bakışını, bu farklılaşma durumlarının ondaki yansılarını
    şöyle dile getirmektedir: "On sekiz yaşımda iken şeyda (deli) bir
    anarşist idim. Yüksek bir makam sahibi veya herhangi bir kudretli adamı
    yere sermek en büyük gayemdi.

    Sonradan bir ihtilalin başına geçmek ve halk kitlelerini bir rüzgârın
    bir ormanı dalgalandırışı gibi harekete getirmek istedim. Otuzumda
    bunların hepsinden vazgeçmiş, hiçbir şeye inanmaz olmuş ve kendimi
    cismani hazlara terk etmiştim.

    Fakat etin bu iltihabından ruhun başka türlü bir iltihabı ile uyandım.
    Mistik bir sevda can evimi bir yangının alevi gibi sarmıştı. Bu alevle
    tutuştukça hayat buluyordum. Ve ılık uzletimi (toplum hayatından
    uzaklığımı) yüzleri berrak su kaynaklarını andıran hayaletlerle
    dolduruyordum. İşte, millet aşkına ben bunlar arasında vasıl oldum. Ve
    bu aşk yolunda can vermeyi o vakit cana minnet bildim.

    Lâkin, bu yeni dinde kendime peygamber yine kendimdim. Onun için ruhum
    imansız kalan cemaat gibi perişandı. Ne vakit ki Anadolu yaylalarının
    maverasından (ötesinden) O'nun (******'ün) sesini duydum; Nur ile
    ateş, vecd (kendinden geçme) ile humma (ateş) arasındaki farkı o vakit
    bildim. Ancak bu millet mürşidinin emri altındadır ki, kısır bir ateşle
    beyhude yere yanıp tutuşmaktan ve yıpratıcı ihtilaçlar içinde beyhude
    yere kıvranıp durmaktan kurtuldum. Ruhum, hemen ilâhî diyebileceğim bir
    nizam (düzen) içine girdi.

    Kütahya, Simav, Gediz, Eskişehir, Sakarya yörelerine gezi. Garp
    cephesinin bulunduğu mevkide olup bitenlere tanıklık etti. Anadolu
    gerçeği ile yüzleşen Yakup Kadri; Kurtuluş Savaşı'nın yansılarını
    yakından gözledi. Cumhuriyet'in kuruluşunda Mardin (1923-1931), daha
    sonra da Manisa milletvekili oldu (1931-1934). 1923-25 arası Cumhuriyet
    ve Hakimiyet-i Milliye (Ulus) gazetelerinde yazdı. Burada iki yıl
    kaldı. İstanbul'da çıkan Milliyet'te yazdı. Hüküm Gecesi romanını bu
    gazetede tefrika ettirdi (1927). Sodom ve Gomore'yi yazdı (1928).

    1932'de yazdığı Yaban birçok tartışmalara neden oldu. Roman, 1942'de
    CHP Roman Armağanı'nda ikinciliği kazandı. Aynı yıl Vedat Nedim Tör,
    Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge, İsmail Hüsrev Tökin ile
    birlikte Kadro dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Dergi, 1934'te
    kapanmak zorunda kalınca, Tiran elçiliğine atandı. Bunu Prag (1935), La
    Haye (1939), Bern (1942), Tahran (1949), Bern (1951-1954) elçilikleri
    izledi.

    1961'de Kurucu Meclis üyeliğinde, 1961-1965'te de Manisa
    milletvekilliğinde bulundu. Cumhuriyet, Hakimiyet-i Milliye, Ulus,
    Milliyet, Yeni İstanbul, Tercüman; Kadro, Varlık, Hayat, Meydan gibi
    gazete ve dergilerde makale, roman ve anıları yayımlanan Yakup Kadri,
    13 Aralık 1974'te Ankara'da öldü.

    Romanlarında, ülkenin yaklaşık yüz yılı aşkın zaman dilimini
    (1861-1950) konu edindi. Toplumsal değişim sürecinin toplumun farklı
    kesimlerindeki yansılarını gerçekçi bir bakışla yansıttı. Tarihe
    tanıklıkla birlikte, insan-toplum ilişkilerinde bu süreçte biçimlenen
    durumları irdeledi. Tanık olduğu olaylar, yaşadığı ortam onun edebiyat
    anlayışını biçimlendirmiştir. Fecr-i Âtî içinde 'sanat sanat içindir'
    anlayışından yola çıkan Yakup Kadri, koşulların gücü içindeki değişimi
    de yıllar sonra şöyle dile getirecektir: "Bu coşkunluğum, sanat perisi
    yolunda bu serdengeçtiliğim, ilk millî felâketimiz olan Balkan Harbi'ne
    kadar, bütün ateşiyle devam etti. Fakat ne vakit ki, Çatalca önüne
    dayanan düşman toplarının sesini ta yatağım içinden işitmeğe başladım,
    hisseder gibi oldum ki, hayatta benim yaptığım mücadeleden daha
    mühimleri vardır. Balkan Harbi'ni daha bir sürü millî felâketler takip
    etti. Ben gene 'Sanat şahsî ve muhteremdir' diyordum. Fakat onun yanı
    başında, hiç değilse onun kadar 'şahsî' ve 'muhterem' şeyler
    olabileceğini düşünmeğe başlamıştım."

    Öykü ve romanlarında dilde sadeleşme ve yeni bir edebiyat anlayışının
    örneklerine veren Yakup Kadri, bir bakıma değişim döneminin
    romancısıdır. Romanlarında, ülkenin Batılılaşmadan Cumhuriyet'in
    kuruluş yıllarına değinki değişim ve dönüşüm süreçlerini konu edinir.
    Çözülme ve yeniden yapılanma... Bu süreçteki insan ve toplum gerçeğine
    gerçekçi bir bakışla yaklaşır. Yakup Kadri, romanlarının yapısal
    oluşumunu değerlendirirken, şunları söyler: "Romanlarımın kronolojik
    mahiyeti benim istek veya kararımla meydana gelmiş bir şey değildir.

    Romanda yegâne (biricik) gayem, hayatın heyecanını verebilmek ve canlı
    tipler yaratmaktır. Bunda ne dereceye kadar muvaffak olduğumu
    bilmiyorum. Roman yazarken tanıdığım kimseleri ve yaşadığım hayat
    safhalarını bir ham madde olarak kullanırım. Romanlarımı uzun müddet
    tasarlarım. Fakat not alıp materyal toplamak adetim değildir."

    Fecr-i Âtî’de iken ferdiyetçi sanat anlayışını benimseyen sanatçı, daha sonra millî Edebiyat cereyanına katıldı.
    İlk eserlerinde mistik bir hava vardır.
    1916’dan sonra ülke gerçeklerini ve millî duyguları işleyen hikâyeler yazmıştır.
    Roman, hikâye, deneme, mensur şiir, makale ve anı türünde eserleri
    vardır. Romanlarında Türk halkının yaşayışı ve problemleri başlıca
    konudur.
    Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar olan dönemde Türk halkının yaşadığı
    gelişme ve değişmeleri işlemiştir. Aydınlarla halk arasındaki
    zıtlıkları da konu edinmiştir.
    Eserlerinde sağlam bir gözlemcilik ve ona dayanan bir realizm vardır.
    Eserleri teknik bakımdan sağlamdır. Karakterleri başarıyla
    anlandırmıştır.
    Titiz bir üslûpçudur.

    Hikâyeleri: Bir Serencam, Rahmet, Millî Savaş Hikâyeleri
    Romanları: Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, Yaban, Ankara, Bir Sürgün, Panorama...
    Diğer eserleri: Erenlerin Bağından, Zorakî Diplomat, Anamın Kitabı,
    Vatan Yolunda...



    Halide Edip Adıvar (1884-1964)

    Romancı ve hikâyeci. Ünlü, Sultanahmet mitingi ile halkı coşturmuş ve
    bizzat millî mücadelenin içinde yer almıştır. Romanlarındaki belli
    başlı konular, Kurtuluş Savaşı, çocukluk hatıraları ve aşktır.
    Kahramanlarını daha çok kadınlar arasından seçen sanatçı, karakter
    bulmakta başarılıdır. Kadınlara da üstün özellikleri vermiştir. Gözlem,
    tasvir ve tahlillerde başarılıdır. Sosyal çevreye önem verir. Dili
    kullanmada başarılı değildir. Dağınık, düzensiz bir üslûbu vardır.
    Eserleri: Handan, Son Eseri, Ateşten Gömlek, Vurun kahpeye, Zeyno’nun
    Oğlu, Sinekli Bakkal, Tatarcık, Mor Salkımlı Ev, Dağa Çıkan Kurt, Harap
    Mabetler



    Beş Hececiler

    Şiire 1. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında başlayan, Mütareke
    yıllarında şöhret kazanan hececiler, Anadolu'yu ve vasat insan tipini
    şiire soktular. Memleket sevgisi, yurt güzellikleri, kahramanlık ve
    yiğitlik, işledikleri başlıca konulardır. Hecenin bu beş şairi millî
    edebiyat akımından etkilenmiş ve aruzu bırakarak şiirlerinde heceyi
    kullanmaya başlamışlardır. Bunda da oldukça başarılı olmuşlardır.
    Şiirde sade ve özentisiz olmayı tercih etmişlerdir.



    Orhan Seyfi Orhon (1890-1972)

    Şiirlerinde konuşma dilini kullanmıştır. Bazı şiirlerinde halk şiiri
    şekillerini kullanmıştır. Daha çok şahsî temaları işleyen şair vatanî
    konuları da işlemiştir.
    Eserleri: Fırtına ve Kar, Peri Kızı ile Çoban, Gönülden Sesler, O Beyaz Bir Kuştu.



    Yusuf Ziya Ortaç (1896-1967)

    Şiire aruzla başlamış, da ha sonra heceyi kullanmıştır. Günlük hayatın
    çeşitli görünümlerini sade bir dille işlemiştir. Akbaba adlı mizah
    dergisini çıkarmıştır.
    Eserleri: Akından Akına, Aşıklar Yolu, Yanardağ, Bir Rüzgâr Esti.



    Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973)

    Beş Hececilerin en genci ve en başarılısıdır. Buna rağmen aruzu da
    tamamen terk etmemiştir. Şiirlerinde Anadolu’yu, memleket sevgisini
    anlatmıştır. Ferî konuları da işlemiştir.başlıca konu ve temaları, aşk,
    hasret, tabiat, ölüm, kahramanlık, ihtiras. Lirik şiirleri vardır.
    Şiirleri: Han Duvarları, Çoban Çeşmesi, Dinle Neyden, Gönülden Gönüle.
    Tiyatro eserleri: Canavar, Akın, Özyurt, Kahraman.



    Enis Behiç Koryürek'in (1892-1949)

    Şiire aruzla başlamıştır. Heceyle yazdığı ilk şiirlerinde aşkı
    işlemekle beraber, daha sonra Kurtuluş Savaşı yıllarında millî
    duyguları ve tarihî kahramanlıkları işlemiştir.
    Şiirleri: Miras, Güneşin Ölümü.



    Halit Fahri Ozansoy (1891-1971)

    “Aruza Veda” adlı şiiriyle aruzu bırakıp heceyi kullanmaya başlamıştır.
    Şiirlerinde konuşulan Türkçeyi başarıyla kullanmıştır. Derin bir
    melânkoli ev karamsarlık taşıyan şiirlerinde ferdî konuları işlemiştir.
    Şiir, roman ve tiyatro türünde eserleri vardır: Cenk Duyguları,
    Efsaneler, Baykuş, Hayalet.




    Dönemin Bağımsız İsimleri

    Mehmet Âkif Ersoy (1873-1936)

    Dinî, millî şiirleriyle tanınır. Bir destan şairidir (Çanakkale
    Şehitlerine). İslâmcılık akımının temsilcisidir. Şiirlerinde dinî
    lirizm dikkati çeker. Öğretici, öğüt verici, birliği ve bütünlüğü
    sağlayıcı şiirleri vardır. Savaş sırasında ve sonrasında kurtuluşun ve
    gelişmenin ancak dine sarılmakla olacağını, batının sadece ilminin
    alınabileceğini savunmuştur. Türk şiirine gerçek realizm onunla
    girmiştir. O, toplum hayatını bütün yönleriyle aksettirmiştir. Hatta
    sokak aralarında konuşulan dili bile şiirine yansıtabilmiştir.
    Gözlemlerinden çokça faydalanmıştır. Tasvir edici ve tahkiyeli anlatımı
    sayesinde şiirinde canlı tablolar çizmiştir. Aruzu Türkçeye başarıyla
    uygulamıştır. Nazmı nesre yaklaştıranlardandır. Manzum hikâye şeklinde
    şiirleri vardır.Bu şiirlerinde günlük hayatı, toplum hayatını başarıyla
    anlatmıştır. Özellikle yoksullara, sakatlara, kimsesizlere karşı acıma
    duygusu bu tür şiirlerinde belirgindir. Hasta, Küfe, Meyhane, Seyfi
    Baba, Hasır, Mahalle Kahvesi bu türün örnekleridir.

    Şiirlerini Safahat adlı kitabında toplamıştır. Safahat yedi kitaptan
    oluşur: Safahat, Hakk’ın Sesleri, Süleymaniye Kürsüsünde, Fatih
    Kürsüsünde, Hatıralar, Asım ve Gölgeler.
    Makaleleri A. Abdülkadiroğlu tarafından yayımlanmıştır.



    Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958)

    Şair ve yazar. Eski nazım biçimleriyle -az da olsa değişikliğe
    uğratarak- yeni konuları işlemiştir. Aruzu Türkçede başarıyla
    uygulamıştır. Sadece Ok şiirini heceyle yazmıştır. Şiirde dile, uygun
    kelimelerin seçilerek yerli yerinde kullanılmasına özen göstermiştir.
    Parnasizmin en önemli temsilcisidir. Şiirde şekil mükemmelliğine,
    ahenge ve kafiyeye önem vermiştir. İşlediği başlıca konu ve temalar:
    aşk,i tabiat, kahramanlık, ölüm, sonsuzluk. Şiirlerinde Osmanlı
    hayranlığı oldukça açıktır ve İstanbul'u da şiirde en çok işleyen
    şairdir. O tam bir İstanbul aşığıdır. Tevfik Fikret’in “Sis” adlı,
    İstanbul'u tahkir ettiği şiirine karşı “Siste Söyleniş” adlı şiiriyle
    cevap vermiştir.

    Şiirleri: Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şirin Rüzgârıyla, Rubailer.
    Nesirleri: Eğil Dağlar, Aziz İstanbul, Edebiyata Dair.
    ** egeli **
    ** egeli **
    **SeBoiST-FaN**
    **SeBoiST-FaN**


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 1681
    Yaş : 34
    Yer : K@R$IY@K@
    İlgi Alanı : Gitar
    Meslek : üni. öğrencisi
    tesekkür : 0
    Points : 3
    Kayıt tarihi : 25/05/07

    Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı Empty Geri: Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı

    Mesaj tarafından ** egeli ** 2008-08-27, 1:01 pm

    6. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı

    Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı, Divan edebiyatının terk edilmesinden
    sonra teşekkül eden Tanzimat, Servet-i Fünun, Fecr-i Ati ve Millî
    Edebiyat adlarıyla anılan edebiyat tarzları vasıtasıyla oluşturulan
    zemin üzerine kurulmuştur. Cumhuriyet devri edebiyatının ilk dönem
    eserleri değişen siyasî, sosyal ve kültürel çerçevenin etkilerini
    taşır. Dildeki sadeleşme hareketi artık yerleşmiştir. Aruz bırakılarak
    hece kullanılmıştır. Şiirde ve düz yazıda toplumun her kesiminden gelen
    sanatçılar sayesinde konular oldukça genişletilmiştir. Buna bağlı
    olarak mekânlar da çeşitlilik kazanmıştır. Anadolu’ya daha çok yer
    verilmiştir. Roman ve hikâyelerde toplum sorunları, gözleme dayanan bir
    gerçeklikle anlatılmıştır. Kurtuluş Savaşı ve bu dönemdeki toplum
    hayatı da konu edilmiştir. Tiyatro eserlerinde de millî konular
    işlenmiştir.


    a. 1940 Yılına Kadar Türk Edebiyatı

    1900'den sonra dogan, ilk gençlik ve olgunluk yılları Cumhuriyet’in ilk
    devresinde geçen ilk şairler nesli, şiire Yahya Kemal’in, Ahmet
    Haşim’in ve batı şairlerinin etkisiyle ve kendi yaratıcılıklarının
    katkısıyla yeni estetik şekiller kazandırdı. Ahmet Hamdi Tanpınar,
    Türkçeye Paul Valery'nin şiir görüşünü uygulayarak, yoğun kapalı, derin
    şiirler yazdı. Ahmet Kutsi Tecer (1901-1967), Tanpınar'ı hatırlatan
    özelliklerin yer aldığı folklor kaynaklı değişik eserler meydana
    getirdi. Necip Fazıl Kısakürek (1905-1983) çok yönlü kişiliğinin
    etkisiyle ve Türkçeyi ustaca kullandığı şiir ve piyeslerinde Anadolu
    insanının mistik eğilimlerini orijinal ve modern bir üslûpla ifade etti.


    Yedi Meşaleciler

    Sabri Esat Siyavuşgil, Ziya Osman Saba, Yaşar Nabi Nayır, Kenan Hulusi
    (hikâyeci), Cevdet Kudret Solok, Muammer Lütfi, Vasfi Mahir Kocatürk.
    Bu edebî topluluk yeni bir edebiyat, farklı bir şiir anlayışı
    oluşturmak için toplanmıştır. Beş Hececiler’e karşı çıkmışlardır.
    “Samimîlik, canlılık ve devamlı yenilik” ilkelerini benimsediler.
    Fransız edebiyatını örnek alacaklarını bildirdiler. Buna rağmen
    kendileri de Beşe Hececiler’in yolundan gitmişlerdir. Türk şiirine
    herhangi bir yenilik getirmemişlerdir.



    Dönemin Sanatçilari

    Ahmet Kutsi Tecer (1901-1967)

    Avrupai şiir anlayışından âşık tarzı söyleyişe yönelmiştir. Şiirlerinde
    iç duygu ve bununla birlikte gelişen hafif sesli bir musiki havasi
    vardır.
    Şiir kitabı: Şiirler.
    Tiyatroları: Koçyigit Köroglu, Köşebaşı, Bir Pazar Günü, Satilik Ev


    Necip Fazıl Kısakürek (1905-1983)

    Şiirlerinde insanın evrendeki yerini, madde ve ruh meselelerini,
    insanın iç dünyasina ait çeşitli yönleri, gizli duyguları işlemiştir.
    Hissi ve fikri şiir oluşturan iki unsur olarak kabul eder. Sağlam bir
    dil ve üslûp; kuvvetli bir lirizm, başarılı bir teknik sahibidir. Ağaç
    ve Büyük Doğu dergilerini çıkarmıştır.
    Şiirleri: Örümcek Ağı, Kaldırımlar, Ben ve Ötesi, Sonsuzluk Kervani, Çile Şiirlerim.
    Roman ve tiyatro türünde de eserleri vardır: Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil, Ruh Burkuntularından Hikâyeler, Hikâyelerim.


    Cahit Sitki Taranci (1910-1956)

    Sade, yalın, ahenkli bir dille, konuşma diliyle şiirler yazmıştır.
    Şiirlerinde iç sıkıntılarını, karamsarlığı, özellikle sürekli korktuğu
    ölümü, ama bununla birlikte yaşama bağlılığı konu edinmiştir.
    Şiirleri: Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Ömrümde Sükût
    Nesirleri: Ziya’ya Mektuplar


    Memduh Şevket Esendal (1883-1952)

    Romancı ve hikâyeci. Romanlarinda kendi deyimi ile “topluma ayna
    tutmuştur”. Hikâyelerinde gözlem gücü son derece güçlüdür. Toplum
    hayatındaki aksaklıklara değinmiştir. Dili temiz; anlatımı güçlüdür.
    Konuşma dilini kullanmıştır. Hikâyelerinde Çehov tarzının
    temsilcisidir.
    Romanları: Ayaşlı ve Kiracıları, Vassaf Bey.
    Hikâyeleri: Hikâyeler, Otlakçı, Hava Parası, Mendil Altında, Temiz Sevgiler.


    Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962)

    Hikâye, roman, deneme, makale, edebiyat tarihi ve şiir türlerinde
    eserler vermiştir. Ama en önemli özelliği şairliğidir. Şiirlerindeki
    temel unsurlar; his, hayal ve musikidir. En çok işlediği konu zamandır.
    Şuuraltı da önemlidir. Şiirlerinde sembolistlerin etkisi vardır. Sade
    bir dille yazdığı şiirlerde hece ölçüsünü kullanmıştır. Hikâye ve
    romanlarında dönemin toplum hayatını ve çelişkilerini ortaya koymuştur.
    Psikolojik yön de önemlidir. Dili başarıyla kullanmıştır.
    Şiirleri: Şiirler.
    Deneme: Beş Şehir.
    Roman: Huzur, Mahur Beste, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Sahnenin Dışındakiler.
    Hikâye: Yaz Yağmuru, Abdullah Efendi’nin Rüyaları.
    Edebiyat: 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi.


    Abdülhak Şinasi Hisar (1888-1963)

    Tenkitçi ve romancı. Nesirlerinde görgü, hatıra, tasvir ve kültür unsurları ağır basar. Sanatlı ve uzun cümleleri vardır.
    Romanları: Fehim Bey ve Biz, Çamlıca’daki Eniştemiz.
    Diğer eserleri: Boğaziçi Mektupları, Geçmiş Zaman Köşkleri, Boğaziçi Yalılar.



    b. Son Dönem Türk Edebiyatı

    Garipçiler

    Orhan Veli Kanık ve onunla aynı tarzı paylaşan Melih Cevdet Anday ve
    Oktay Rıfat, şiirlerini 1941 yılında Garip adlı kitapta topladılar,
    Garipçiler adıyla anıldılar ve Türk şiirinde yeni bir akım meydana
    getirdiler. Bu adı almalarında Orhan Veli’nin “Kitabe-i Seng-i Mezar”
    adlı şiirinin garip tepkilere sebep olasının ve garip bulunmasının
    etkisi olmuştur. Bu akımın amacı şiiri, öteden beri vazgeçilmez
    unsurlar sayılan vezin, kafiye, nazım şekli, nazım birimi; şairanelik,
    mecazlı söyleyiş, söz sanatı ve süs gibi unsurlardan sıyırarak,
    duyuların yalın ifadesi hâline getirmekti. Bu akımda hiç bir kural ve
    kalıba bağlanmamak prensip edinilmiştir. Sade bir dil kullanmışlardır.

    Günlük ve sıradan konuları işlemişlerdir. Sıradan insanların
    problemleri, yaşama sevinci, hayattaki gariplikler şiirlerinin başlıca
    konularıdır. Şiirde o zamana kadar işlenmemiş konuları ele almışlardır.
    Orhan Veli, bu tarzda yazdığı başarılı şiirlerle kendisinden
    sonrakileri büyük ölçüde etkiledi. Genç yaşında Rusya'ya giden ve
    oradan marksist ve materyalist bir inançla dönen Nazım Hikmet Ran
    (1902-1963) Türkçenin estetiğini Mayakovski tesirleri taşıyan yeni bir
    tarzda kullanarak ihtilâlci şiirler yazdı. 1960'lı yıllardan sonra Türk
    Edebiyatı içinde yaygınlaşan sosyalist akımının başlangıcı bu şiirler
    oldu.

    Ahmet Muhip Dıranas, şiiri tamamen estetik olarak kabul eden
    şairlerdendir. Aynı nesilden olan Arif Nihat Asya (1904-1976) üslûp ve
    ruh yönünden zenginliğini şiirlerine aksettiren orijinal bir şairdir.
    Türk edebiyatında küçük klâsik hikâye yazma geleneğinin kurucusu ve en
    başarılı temsilcisi olan Ömer Seyfettin'in (1884-1920) hikâye kitapları
    144 baskı yaparken kendisi en çok okunan yazar oldu. Sait Faik
    Abasıyanık (1906-1948) ve Sabahattin Ali'nin 1935 yılından sonra
    yayınladıkları hikâyeler, birbirinden farklı iki yeni çığır açtı.

    Sait Faik, konuları İstanbul'da geçen ve şahsî izlenimlerine dayanan
    şiir duygusuyla dolu hikâyeler yazdı. Materyalist bir dünya görüşüne
    sahip olan Sabahattin Ali, dış tasvirlere ve sade olaylara fazla önem
    veren hikâyeler yazdı. Bu iki yazarla birlikte 1960'lı yıllardan sonra
    yoğunlaşan günlük olaylar, düşünce ve beklentiler edebiyata girmeye
    başladı.
    Anonymous
    Misafir
    Misafir


    Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı Empty Geri: Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı

    Mesaj tarafından Misafir 2008-08-30, 4:56 pm

    NE ayak len edebıyatamı sardın:D:D
    ** egeli **
    ** egeli **
    **SeBoiST-FaN**
    **SeBoiST-FaN**


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 1681
    Yaş : 34
    Yer : K@R$IY@K@
    İlgi Alanı : Gitar
    Meslek : üni. öğrencisi
    tesekkür : 0
    Points : 3
    Kayıt tarihi : 25/05/07

    Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı Empty Geri: Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı

    Mesaj tarafından ** egeli ** 2008-08-30, 4:58 pm

    heee öle oldu wala :D

      Similar topics

      -

      Forum Saati 2024-09-24, 3:24 am